Günlük yaşamda ağır çekim yakalanan neşeli ayrıntılar için #SabahRaporu, Amerikan - İtalyan Mafya tarihi ve Kapitalist sistem içindeki analizi için #Mafya, Kaybettiği hayali olan Tarihçiliği, kazandığı mesleğe yedirdiği araştırmalar için #HukukTarihi, Kutuplaşmanın tüm taraflarından ve bizzat kendisinden nefret eden bir Türk Milliyetçisinin ardında bıraktığı notlar için #TarihimeNotlar, ve efendiler, tüm fraksiyonları, teşekkülleri, hizipleri ile #HeavyMetal 1'dir. Bölünemez !

Sabah Raporu Nu: 92 – Akçay Kampından Dönüş Özel Rapor.


Güzel insanlarla yapılan güzel bir kampın dönüşünde 5 yol arkadaşı bir araca sığıştık. Yola revan olduk. 4 çalışan 1 öğrenciden müteşekkil mürettebatımız kampa gelirken yaşadığımız trafik yoğunluğu ve yoğunluktan kaçmaya çalışırken navigasyonun bizi at çiftliği kapısına çıkarması olayını unutmamıştı. Temkinliydik. Navigasyona güvenirsek her an atlara gelebilirdik. Kamp alanından, küçük ve zorunlu bir işten dolayı planladığımız 15.30 yerine 15.50’de yola çıkmıştık. Bu küçük gecikme Hitlerin Balkanlarla uğraşırken Sovyetlere saldırmayı 6 hafta geciktirmesi gibi bize para, yol, stres ve sorun olarak geri dönecekti. Fakat hiçbirimiz henüz farkında değildik.

Öğrenci arkadaşımız Eskişehir’de okuyor. Bursa Otogarda inecek Eskişehir’e otobüsle devam edecekti. Şoförümüz Co-Pilotumuza yaklaşan bir sapağı 3 defa sordu. “Bak buraya benziyor. Sanki buradan gireceğiz” Co-Pilotumuz ise haklı olarak Batının ilim, fen ve tekniğinin son aşaması olan Google Navigasyondan emindi. “Hayır sen dümdüz devam et.” Dümdüz geçerken ağır çekimde sapakta minicik bir yere iliştirilmiş “OTOGAR” tabelasını fark ettik. Aracın içinde hüzünlü ve ağır çekim geçen 5 adam “OTOGAR” yazısına sessiz ve ağlamaklı gözlerle baktı. Ölüm gibiydi. Ama kimse ölmedi. “Şuradan döneriz geri buradan çekeriz” derken girdiğimiz yolun Yalovaya kadar hiç dönüşünün olmadığını fark ettik. Yapacak bir şey yoktu. Co-Pilotumuz arkadaşımıza döndü ve “Kadir İstanbula geliyorsun” dedi.

Araç kiralık. Normal şartlar altında 8’de kapanan araç kiralama ofisine teslim etmemiz gerekiyor. Ancak araç kiralanırken işgüzar bir eleman “Rahat olun. 9’a dek Nautilus AVM otoparkına da bırakabilirsiniz” demiş. Bunun rahatlığı ile ilerlerken nedense (İlahi bir dokunuş ve iştiyakla) araç kiralama şirketini arama ihtiyacı hissettik. Telefonun öbür ucundaki hamfendi (İş sebebiyle telefondan konuşulan tüm kadınlar “hamfendi”dir) “Vallahi biz 8’de çıkıyoruz. Servisimiz o saatte kalkıyor. 1 dk bekleyemem. Nautilus olayını kim söylediyse öyle bir şey yok. Ancak Sabiha Gökçen Havalanındaki şubemize 9’a kadar teslim edebilirsiniz” deyince ortalık karıştı. Araç hızlandı. Adrenalin arttı. Saat 19.02 idi. Osmangazi köprüsünün girişindeydik. Navigasyon Kadıköy’deki araç kiralama şirketine yolumuzu tam 1 saat 13 dakika gösteriyordu. O anda ilk haber beldi. Beşiktaş 0 Başakşehir 1.

Sinirler gergindi. Kazanmanın ve kaybetmenin tam eşiğinde duruyorduk. Bir hamlemizle her şey kurtulabilir, bir hamlemizle tüm opreasyon çökebilirdi. Birkaç dakika ile kaçırırsak geri Sabiha Gökçene dönmemiz gerekecekti. Oraya da saat 9’da geri yetişmemiz imkansızdı. Karar almak, aldıktan sonra radikal bir şekilde geri dönmeden uygulamak ve sonuçlarına katlanmak gerekiyordu. Plastik bardak almadığımız için suyu içemiyorduk. Kadiri Bursa’da bırakamamıştık. Ve Beşiktaş 1 – 0 yeniliyordu.

Araba bir anda İkinci Dünya Savaşı Alman Genelkurmay Karargahına döndü. Pilotumuz büyük bir gerginlikle direksiyonu kavramış hız yapıyordu. Co – Pilotumuz bir yandan hamfendiyi telefonda ikna etmeye çalışırken bir yandan navigasyondan yol tarif ediyordu. (Aslında acemi hareket. Kadına Göztepe’deyiz derken yol tarifinde “Abi Pendik kavşağından sağa” ifadesiyle açığa çıkma ihtimalimiz vardı). Ben kadının servis savunmasını boşa çıkarmak için evine dek taksiyle gönderme, ( Servis ne veriyorsa iki katını veriyorum) gibi reddedilemeyecek teklifler önermeye çalışıyordum. (Evet yakın zamanlarda Godfather serisini izledim) Kadir bir yandan 2. Co-Pilot olarak yolu kontrol ederken bir yandan Hızlı Tren, Otobüs, Bla Bla, Tunçlar Katır Kiralama ve Kervan Hizmetleri gibi envai çeşit yoldan Eskişehire ulaşmanın planlarını yapıyordu.
Şüphesiz ki her savaşı sayılamayacak derecede çok etkenler ve olgular belirler. Ancal her savaşın kazanıldığı veya kaybedildiği kritik bir an da vardır. Trafiğe yakalanmamak için E-5’e Pendik üzerinden bağlanma mücadelemiz son hız devam ederken Kadir bir anda vahiy gelmiş gibi elini kaldırdı. “ABİ PENDİK TABELASI” dedi. Pilotumuz güzel bir refleksle direksiyonu kırdı. Ancak tabela yeşil renkli otoban tabelası değildi. Bizim otoban üzerinden bağlanmamız gerekiyordu. Yanlış yola girdiğimizi fark ettik. İlerlerken aniden bir girişe geldik. Tabelanın üzerinde kocaman harflerle “PENDİK DERİ SANAYİCİLERİ SİTESİ” yazıyordu. Ve o an haber geldi. Beşiktaş 0 Başakşehir 2.

Kampa giderken trafikten kaçmak için girdiğimiz yolda “TİGEM KARACABEY AT HARALARI” tabelasına çıkan maceramız, dönüş yolunda trafikten kaçmak için girdiğimiz dönüş yolunda “DERİ SANAYİCİLERİ SİTESİ” tabelası önünde devam ediyordu. Herkes üzgündü. Ama gençtik. İnatçıydık. Hala yetişeceğimizi düşünüyorduk. Sanayi sitesinin içine son hız daldık. Meğer içerdeki yollarda çok iyi asfaltlandığı için görülmeyen yavaşlatma tümsekleri varmış. Araba tümseklerin üzerinde 2- 3 kere havalanıp yere yapışınca tümsekleri fark edebildik. Ve o sarsılmayla kendimize gelmiş olacağız, Kadıköy’e yetişemeyeceğimizi fark ettik. Sessizliği telefonlara gelen kısa mesaj sesi bozdu. Beşiktaş 0 Başakşehir 3.
Yenilmiştik. Mecburen arabayı Sabiha Gökçene götürdük. Son 72 saatte 12 saatten fazla uyumamış, Akçayda dere tepe gezmiş, saatler süren konferans ve istişare toplantılarını pür dikkat takip etmiştik. Evlere Sabiha Gökçenden geçecektik. Kiralama şirketinin kurallara gereği dolu aldığımız depoyu dolu olarak teslim etmemiz gerekiyordu. 10 liralık benzinimiz eksikmiş. Oradan da bir güzel 47 lira kitlediler. Rakamlar önemli değil. Kadiri Bursada bırakamamış, Kadıköye yetişememiş, yolu kısaltmaya çalışırken at çifliklerine, deri fabrikalarına son hız dalmıştık. Yine de başaramamıştık. Sabiha Gökçenden otobüsle saatler sürebilecek bir yolumuz vardı. Ve Beşiktaş 3 0 yeniliyordu.

Havaalanından Kadıköye giden iki hat vardı. E – 10 ve E – 11. Biri ekspress gidiyor. Hangisi ekspress diye soruştururken E – 10’daki bir teyze “Öbürünün yolunda trafik kazası var. Buna binin” dedi hiç sorgulamadan bindik. Hiçbirimizde “ulan biz 23 24 25 yaşındayız. İnternet var. Navigasyon var. Öbüründe kaza olduğunu teyze nereden bilecek” demedik. Diyemezdik de.
Kurban olduğum artık takatimiz kalmayınca yolları açtı. Trafiksiz Kadıköye ulaştık. Demba Ba’da bir gol attı. Başka bir sorun olmadı. Gerçi benim için yol henüz bitmedi. Bu hikayeyi Kadıköyde yazdığım yerden kalkıp metrobüsle Avcılara geçeceğim. Yorgunluktan her an yığılıp kalma ihtimalim var. “Akçayda bir kelebek 20 dakika gecikmeye yol açarak kanat çırpar, İstanbulda 2 saatlik fırtınalar kopar.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Ah Gözel İstanbul" Türksüz Bir İstanbul Portresi

“Ah Gözel İstanbul” İKSV 39. film festivali kapsamında gösterilen Zeynep Dadak imzalı ilgi çekici bir film. 17. asırda yaşamış Ermeni bilgin...