Günlük yaşamda ağır çekim yakalanan neşeli ayrıntılar için #SabahRaporu, Amerikan - İtalyan Mafya tarihi ve Kapitalist sistem içindeki analizi için #Mafya, Kaybettiği hayali olan Tarihçiliği, kazandığı mesleğe yedirdiği araştırmalar için #HukukTarihi, Kutuplaşmanın tüm taraflarından ve bizzat kendisinden nefret eden bir Türk Milliyetçisinin ardında bıraktığı notlar için #TarihimeNotlar, ve efendiler, tüm fraksiyonları, teşekkülleri, hizipleri ile #HeavyMetal 1'dir. Bölünemez !

"Ah Gözel İstanbul" Türksüz Bir İstanbul Portresi

“Ah Gözel İstanbul” İKSV 39. film festivali kapsamında gösterilen Zeynep Dadak imzalı ilgi çekici bir film. 17. asırda yaşamış Ermeni bilgini Eremya Kömürcüyan’ın seyahatnamesinden yola çıkılarak çekilen eser izleyicilere çok güzel ama önemli kısmı bilinçli olarak ihmal edilmiş bir İstanbul portresi çiziyor. 

Eremya Kömürciyanın betimleme üzerine kurulu seyahatnamesindeki fasıllar adım adım izlenerek çekilen film 17. asırdan bugüne İstanbul kültürünün izini sürüyor. 7 Fasıl olarak İstanbulu anlatan kitap seslendirilirken aynı anda anlatılan mekanlarda çok güzel görüntüler eşliğinde eski İstanbul aranıyor. Anlatıcının sesinin yetersiz olması ve kelime telaffuzundaki kuralları pek önemsememesi haricinde filmin teknik boyutunda bir eksik görünmüyor. Ancak içerikte çok ciddi ve bilinçli bir ihmal var. Türkler.

Gezilen bölgelerde Türklerin oturduğuna veya İstanbul'daki Türk kültürüne dair hemen hemen hiçbirşey bulunmamakta. Filmin sonlarında kamera Üsküdar'a çevrildiği zaman izleyici İstanbul’un Türk kültürü üzerine bir anlatım beklerken bir anda valide sultanların yaptırdığı camilere kendi isimlerinin değil de farklı isimlerin verilmesi üzerinden Türklerde kadının yeri konulu Üsküdar'la ve Kömürcüyan’ın seyahatnamesiyle ilgisi olmayan bir diyalog devreye giriyor.

Seansın sonunda film ekibiyle bir söyleşi düzenlendi. İstanbul'daki Türk kültürünün hiçbir şekilde anlatılmadığını bunun yönetmenin tercihiyle mi olduğunu yoksa Kömürcüyan’ın seyahatnamesinde mi bahsedilmediğini sordum. Yönetmen Zeynep Dadak metne sadık kaldıklarını ifade etti. Merak edip kitabı incelediğimde ise maalesef bunun gerçek olmadığının farkına vardım. Ve film üzerine yazma ihtiyacı hissettim.

Eremiya Kömürcüyan’ın “İstanbul Tarihi 17. Asırda İstanbul” başlıklı eseri Hrant Andreasyan’ın tercümesiyle Eren Yayınevi tarafından 1952 yılında yayınlanmış. Benim incelediğim 1988 tarihli 2. baskı 59 sayfalık eserde Türklere 48 adet atıf var. Eserin daha başlangıcında Kömürcüyan, yönetmenin filmde geniş yer verdiği Kumkapı faslında Türkçe konuşan Hristiyanlardan yani Karamanlı Rumlardan bahseder.

“Civarda ve sur dahilinde, Karamanlı denilen halk oturmaktadır. Bunlar, Rum oldukları halde Rumca bilmezler ve Türkçe konuşurlar. Sultan Mehmed, İstanbul’u zaptettikten sonra onları buraya getirmiştir.” (S.2)

Renkli Anadolu kültürünün en az bilinen parçası olan Türkçe konuşan Hristiyanlar yani Karamanlıların İstanbul’da da oldukları üstelik Fatih Sultan Mehmet tarafından özellikle İstanbul'a getirildikleri “Gözel İstanbul” portresinde sadece Türklük vurgusu olduğu için es geçilen önemli bir kısım.

“Altıncı kapının adı Çatladıkapı’dır Bunun karşısında çatlamış bir burç vardır. Arkasında, Küçük Ayasofya denilen güzel bina görülür. Bir bostanı geçtikten sonra, surun altında, Türklerin «Cindimeydan» dedikleri geniş saha gelir. Cuma günleri, birçok insan, süratli atlarla burada yarış yaparlar ve birbirlerine cirid atarlar Yarış esnasında atlar düşüp yuvarlanır ve birbirini çiğner. Bâzılarınm kol veya kafası kırılır; biniciler atların altında kalırlar ve hurduhaş olmuş, gözleri patlamış bir halde «vay vay» diye bağırarak seyir’den dönerler. Sayısız seyirciler, meydanın etrafında bulunan evleri kapılara kadar hıncahınç doldururlar.”(S.4)

17. asırda şehirdeki Türklerin her Cuma günü düzenli olarak at yarışı düzenleyip cirit oynadıklarını Kömürcüyan yarış sonrası renkli detaylarıyla anlatmasına ve şehir kültürü açısından kimsenin bilmediği çok ilgi çekici bir veri olmasına rağmen filmde buna dair bir bahsi yine göremeyiz.

 

“Arzu edersen, seyran için Abdi Selâmi bahçesine girelim. Piri paşa köyünü de gördükten sonra Hasköy’e gelelim. Burada ikamet eden az miktarda Ermeniler, Balat a gider gelirler. Rumların ise. Papaz iskelesi ile beraber bir kiliseleri bulunmaktadır. Vadilerde bostanlar ve bahçeler, bunlarm yanında da konaklar ve köşkler mevcuttur. Rumların, azize Paraskevi’ye ithaf edilen ve yer altında akan bir ayazmaları vardır. Herkes tarafından müşahade edilen mucizelere sahne olan bu ziyaretgâhın suyu çok tatlıdır ve imanla ziyaret edenlere şifa verir. Ayazma muhteşem şehrimizin cenup tarafına bakar. Türkler bugün dahi [ayazmaya] kurban sunmağa devam ediyorlar.” (S.32)

Türkler, Hristiyan Rumlara ait ayazmalarda kurban kesiyorlar. O dönemde Müslüman olmalarına rağmen Türklerin şamanist köklerinden gelen doğa harikalarını kutsama kültüne dair Kömürcüyan’ın aktardığı bu çok önemli bilgi de maalesef film içeriğine dahil edilmemiş.

“Şunu da bilmek lâzımdır ki bütün saray ve köşkler Türkler tarafından yapılmıştır. Bizim tarihlerimizde kayıtlı olan Halkidon ve Nikya sarayları ile bazı kiliselerin yalnız kemerleri kalmıştır.” (S.57)

Bu yazıyı yazarken niyetim herhangi bir kimseyi çektiği filme dahil ettiği/ihmal ettiği öğeler üzerinden eleştirmek değil. Yazının asıl amacı filmin ardından yönelttiğim soruda Türk kültürünün ihmal edilmesinin Eremya Kömürcüyan’ın eserine atıfla cevaplandırılması. Ancak eseri incelediğimizde bunun tam tersine Kömürcüyan İstanbuldaki Ermeni, Rum, Yahudi kültürlerinden, mahallelerinden ve eserlerinden bahsettiği gibi Türklerden de bahsediyor. 17. asırda kültürler gökkuşağı görünümündeki İstanbul’un Türk “rengi” ile Ermeni bilgin Kömürcüyan'ın bir sorunu yok. Ancak bugün Gülbenkyan Vakfı, İsviçre Dışişleri Bakanlığı, AB fonları ve başkaca uluslararası kuruluşun desteğiyle onun eserini filme dönüştüren Türklerde maalesef bu kompleks var. Filmin sonunda “İstanbul’u fethettiğimiz için özür dileriz” şeklinde bir metin görsem kesinlikle şaşırmazdım.

İçki Yasağı Dönemi, Kaçakçılık Teknikleri, Fenomenler - Mafya 4



Yahudi bir çetenin çocukluk döneminden itibaren yükselişini anlatan efsane "Once Upon a Time İn America" filminde içki yasağının kaldırıldığı gün hüzünle anlatılır. Çetenin polise rüşvet yedirerek kurduğu lüks restoranında cenaze marşını andıran müzik eşliğinde üzerinde "İçki Yasağı" yazan tabut şeklinde pasta gelir. Gangsterlerden kimi hüzünle, kimi ağlayarak tabuta çiçek fırlatırlar, duygusal konuşmalar yapılır.

İçki yasağının sonuçlarını bire bir anlatan bu sahnede Mafya 10 yıldır gül gibi geçindiği büyük kâr ettiği, yerel polis ve yargı içerisinde inanılmaz bir rüşvet ağı kurduğu altın yıllarına veda etmektedir.

Amerikan - İtalyan Mafya Organizasyonlarının asıl sıçraması alkol yasağıyla olduğu için mafya yazılarında izlediğim ana kronolojide ailelerin alkol işlerini detaylıca anlatacağım. Bu yazıda hedefim, alkol yasağının sosyal etkilerini ve takdir uyandırıcı derecede ilginç illegal teknikleri özetlemek.

Yasağın Getirilmesi 

ABD'de içki yasağı 1917 yılında yapılan bir Anayasa değişikliği ile getirildi. Yasağın getirilmesinde  alkolün yasaklanmasıyla kadına şiddetin ve suçların sona ereceğini düşünen, protestan kilisesi önderliğinde hareket eden, dönemine göre şaşırtıcı derecede örgütlü, organize ve mobilize bir avuç koca karı epey etkili olmuştu. Bu kadınların ülke çapında yürüttükleri propaganda faaliyetleri beklenenin üstünde ses getirmiş, alkol karşıtlarının ciddi bir oy potansiyeline sahip olduğu sanılmıştı. Bu kadınlar kendilerine "Dry Crusaders" yani "Kuru Haçlılar" lakabını takmış, alkole değmeyen kuru ve çatlak dudakları Kudüs'ün ele geçirilmesi kadar önemli bir mevzu haline getirmişlerdi. Alkol yasağıyla çıkan Mafya savaşlarında binlerce insanın ölümüne sebep olacaklarını düşünecek vizyon maateesüf hiçbirinde bulunmamaktaydı.

"Liköre değen dudaklar bizimkilere değemez" Alkol karşıtı koca karılar eylemde.

"Bira istiyoruz" Yasağın kaldırılması için yürüyüş yapan koca yürekli adamlar. 

Daha önceki yazıda da belirttiğimiz üzere yasağın tanımı çok garipti. İçki üretmek, ithal etmek, satmak, taşımak suç olarak tanımlanmıştı. Ancak tüketmek yasak değildi. Senato en azından bu konuda gerçekçi davranmış, alkol tüketimini de cezalandırırsa hapishanelerin yetmeyeceğini tahmin edebilmişti. 1890'lardan itibaren gelişimini anlattığımız ve 1916'daki Sicilya Mafyası - Napoli Camorrası iç savaşıyla tamamen Sicilyalıların kontrolüne geçen Amerikan - İtalyan Mafya Organizasyonları ise gelen fırsatı çok iyi görmüş yasak döneminde voleyi vurmak için sıkı hazırlanmıştı. 1 ay içerisinde bir bardak viskinin fiyatı 20 katına fırlayacaktı. Ve kendilerinden başka bu işi kotarabilecek seviyede silahlı, organize, rüşvet ağına sahip başka kimse yoktu. 

Amerikanın devasa metropolleri 'kuru' dudaklarıyla birlikte Sicilyalıları bekliyordu. 

Yasadışı İçki Ticaret Zinciri

Tedarik
Nakliye
Dağıtım
Satış
Koruma
İçkinin kırsaldaki büyük tesislerde üretimi, şehirlerde ev ev sürümden kazanan üretimi veya yurtdışından ithalatı
Ülke içinde üretim tesislerinden veya sınırlardan tüketimin olduğu şehirlere taşıma
Yasa dışı olarak içki satan barlara, restoranalara, dükkanlara, batakhanelere alkolün ulaştırılması
Alkolün kalitesiz olanının normal vatandaşa, kalitelisinin üst sınıflara sunulması, nihai tüketiciye ulaştırılması  
Tüm aşamalarda yürütülen faaliyetlerin Federallere ve rakip çetelere karşı korunması










Öncelikle belirtmek gerekir ki yasak döneminde alkol faaliyetleri çok ciddi ve saygı duyulacak büyük organizasyon gerektiriyordu. Bu organizasyonun hemen hemen her aşamasında silahlı ve mücadeleye hazır olmak gerekiyordu. İçkiyle mücadele için özel olarak kurulan Federal Birimlerden çok rakip çeteler daha ciddi bir tehdit idi.

İçki Kaçakçılığı (Bootlegging): Tedarik faaliyetinin içerisinde yer alan bu eylemde yurtdışında üretilen içkilerin ABD'ye sokulması hedeflenir. Bootlegging teriminin Amerikan İç Savaşında askeri kamplara botlarının içinde gizlice içki sokan askerlerden geldiği iddia edilir. Kara yoluyla kaçakçılık çok azdır. Radar teknolojisinin henüz gelişmemiş olması nedeniyle deniz yolu daha çok tercih edilmiştir. Kuzey rotasında Kanada menşeli içki Ontario Gölü üzerinden teknelerle Chicago pazarına sunulmuştur. Daha az tercih edilen ve daha mesarifli olan doğu rotasında başta İrlanda olmak üzere Avrupa'da üretilen içkiler Atlantik üzerinden yurda sokulmakta olup New York ve New Jersey piyasasında satılmaktadır. Son olarak Güney rotasında Bahamalar'da ve Küba'da üretilen Rom Florida Eyaletine getirilmekteydi ki bu rotada tüm kariyerini içki kaçakçılığına adamış, ülkeye binlerce şişe rom sokmasına rağmen hayatı boyunca alkole el sürmemiş efsane gemi kaptanı, çılgın İrlandalı William McCoy çalışmıştır. Kendini ABD alkol piyasasına adamış olan McCoy hayatı boyunca polise, senatörlere, mafyaya hiç haraç vermemekle övünmüştür. Ki ilkeli bir ticaret adamı olarak içkiyi bozmadan saf halde satmasıyla meşhurdur. Bu faaliyetleri sebebiyle kısa sürede kahrolası Federallerin ve Sicilya Mafyasının eşit düzeyde düşmanı olmuştur.

Güney rotasının efsane kaptanı William McCoy.

Elbette deniz kaçakçılığı yoluyla ABD'ye sokulan alkolün sulandırılmadan veya farklı kimyasallarla karıştırılmadan piyasaya sürülmediğini söylemeye lüzum yok. O dönem yakalanan mafya üyelerinin ifadelerine göre 1 şişe saf viski çeşitli kimyasallar ve suyla karıştırılarak yaklaşık 22 şişe haline getirilerek satılıyordu. Bu yalnızca fakir halk için geçerliydi. Zengin kesimlerin tüketimi adına saf viskiler çok yüksek fiyatlarda bozulmadan satılıyordu. Deniz yolunda gemiler, yakalandıkları an varilleri denize dökme olsun, tekneyi komple ateşe verip suya atlama olsun çok çeşitli aksiyonlara hazırlıklıydılar. 

Denize atılan içki kasaları 
Yasadışı İçki Üretimi: Bir diğer tedarik yönetimi de kaçak içki üretimiydi. Bununla ilgili 3 farklı yöntem izlenmişti. Bazı mafya aileleri yöntemlerin 3'ünü de kullanarak akıllı bir iş adamı gibi tedarik seçeneklerini arttırma yoluna gitmişti. 

Detroit'te ortaya çıkarılan bir imalathane.

- Breaking Bad veya Abuzer Kömürcü usulü. Kırsalda büyük, ıssız bir depoda imalathane kurulur. Ve doğrudan içki üretilir. Üretilen içkinin ne kadar kalitesiz, iğrenç ve leş olduğunu söylemeye lüzum yok. Çok çeşitli kimyasallarla hazırlanan bu içki seri üretilmek suretiyle sürümden kazandırırdı. Bu tesislerde üretilen sahte içkiden dolayı 1920 - 1933 yılları arasında resmi kayıtlara 10.000 civarı vatandaş zehirlenerek hayatını kaybetmişti. Kör kalanların ise maalesef bir kaydı yok. 

-Geniş ev üretimleri. Bu modelde şehirdeki büyük mahallelerde ailelerin evlerine küçük bir düzenek kurulur, ekstra gelir karşılığı haftalık belli miktarda içki üretmeleri istenirdi. Aile evi olduğu için dikkat çekmeyen ve Maocu bir anlayışla tüm evleri kalkınma için bir atölyeye çeviren sistemin avantajı üretimin dikkat çekmeyen taşeronlarca (çocuklu aileler) doğrudan şehirde yapılmasıydı. Üretim ve tüketim aynı yerde gerçekleşiyor, büyük tesis kurma, tesisin basılmaması için rüşvet dağıtma, kırsaldan malları şehre sevketme, sevkiyatın güvenliği için polise yeniden rüşvet yedirme ve tüm bu süreçlerin silahla korunması maliyetlerini ortadan kaldırıyordu. Dezavantajı ise verimli bir üretim için yüzlerce aileyi işe katmak gerekiyordu. Ve yakalanan zayıf halkalar mutlaka çıkıyordu. Ayrıca o dönem çok küçük ve birbirine yakın olan ev sisteminde kaçak içki üreten evler pis kokularla hemen belli oluyordu. 

-Yasal içki üretme hakkı olan eczacılardan saf alkol temini. Bu yöntemde mafyayla çalışacak kadar kumar, kadın veya para bağımlısı eczacı ve doktorlar az olduğu ve bu kişilere dağıtılan alkol miktarının sıkı kontrol edilmesi nedeniyle pek verim alınamıyor, nadiren kullanılıyordu. Alınan saf alkol basit bir işlemin ardından sulandırılarak votkaya dönüştürülebiliyordu. 

Nakliye: Bu kısım genel zincirin en zor halkasıdır. Nakliyeden kasıt gemiyle kaçırılan veya kırsalda üretilen içkilerin büyük şehirlere sokulmasıdır. Her seferde taşınacak miktarın hem sefer maliyetlerini kurtaracak kadar yüksek olması hem de polisin göz yumacağı veya diğer mafya üyelerine karşı korunabilecek derecede az olması gerekirdi. Dengeyi tutturan ve sırf nakliye konusunda uzmanlaşmış çok özel üstatlar vardı. 

Genelde gece karanlığında ve kamyonlarla yapılan işlemde bir parti mal şehrin hemen dışındaki sanayi deposuna taşınır, daha sonraki günlerde peyderpey şehre dağıtılırdı. İçki yasağı döneminde Amerikan Polisinin ıssız bir yolda bir kaç ceset ve tamamı boşaltılmış sahipsiz kamyonlarla karşılaştığı çok olurdu. 

Bu işlemle ilgili en efsane hikaye uzatmamak adına detaylarını anlatmayacağım bir olaydır. 1920li yıllarda bir gece savaşta olan Masseria ve Maranzano ailelerinin iki farklı içki konvoyu New York kırsalında tesadüfen karşılaşmış, silahlar çekilmiş, polis gelene dek yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Polis gelince iki rakip mafya ailesinin üyeleri kamyonları bırakarak farklı yönlere kaçmış, iki parti mal da emniyet güçlerinin eline geçmiştir. 

Dağıtım: Dağıtım diğer işlemlere göre daha kolaydır. Çünkü bölgeler ve lokasyonlar bellidir. Şehir içindeki polis güçleri daha yozdur ve zaten bağlanmıştır. Ama zincirin en kanlı halkasını da bu kısım oluşturmuştur. Çünkü Mafya aileleri arasında asıl büyük kavga şehir içinde hangi bölgeye kimin tek yetkili olarak dağıtım yapacağı hususunda çıkmıştır. Aileler dağıtım işlemi sırasında sınır tecavüzü olduğunda önce malı kabul eden restoran veya bar sahibini karşılıklı olarak dövmekle başlarlar. Zavallı mekan sahibi içkiyi kimden alacağını şaşırır. Burada kesin münhasır bölge kuralı uygulanır. Bir bölgenin bir sahibi vardır. İki aileden de eşit mal alma ihtimali yoktur. Sonraki aşamada aileler birbirilerinin dağıtıcı ve kuryelerini vurur. Son olarak işler savaşa dönüşünce taraflar topyekün yok etmek üzere karşılıklı saldırır. 

Satış (Speakeasy): Ve mutlu son. Dağıtım yapılan mekanlar nihai tüketiciye malı satarlar. Burada mekan sahipleri satışa karışılmaması için düz polislere rüşvet verebileceği gibi bir mafya ailesi ile anlaşıp, satıştan pay verip, o ailenin polis şefi veya senatör düzeyinde verdiği büyük rüşvetle de korunabilir. Bu tip mekanlara Speakeasy adı verilir. Terim, korumalı veya kamusal alanlardan uzak olduğu için rahat rahat bağırılarak konuşulabilen mekan anlamında kullanılmaktadır. İçki yasağının kalkmasıyla ortadan kaybolan bu güzide kültür merkezlerinden birkaçı nostaljik bar olarak hala açıktır. 

New York 21 Club. İçki yasağından bu yana açık olan bir Speakeasy.
Speakeasy'ler ve mekanlar fakir halka dağıtım yapan yerlerdir. Zenginlerin içkisi ise çok daha kaliteli olarak doğrudan evlerine veya halka kapalı özel klüplerine sevk edilir. Zaten buralara emniyet güçleri hiçbir dönemde karışmamıştır. Bazı tarihçilere göre içki yasağı maliyetlerin yükselmesi dışında zenginleri hiç etkilememiş tamamen çalışan sınıfı vurmuştur. 

Koruma: Sayılan işlemlerin tamamında hem Federallere karşı hem de diğer Mafya ailelerine karşı koruma gerekir. Koruma rüşvetle ve silahla yapılır. Rüşvet senatörden, düz polis memuruna kadar yatay ve dikey çok karmaşık ilişkiler ile verilebilir. Hatırlanacak olursa Godfather filminde Corleone Ailesinin en büyük gücü silahı veya parası değil seçimlerde destekleyerek edindiği Senatodan, Yargıdan, Emniyetten "kadim dostları"dır. Yalnızca faaliyetlere müdahale edilmemesi için değil rakip Mafya ailesinin işlerine darbe vurulması için de polise rüşvet verilebilir. Bunun dışında koruma usulleri ise 44'lükler, Colt 1911'ler, Shotgun'lar ve Thompson'lardır. 

Yasağın Kaldırılması

İçki yasağının kocakarıların ön gördüğü gibi şiddeti ve suçu azaltması şöyle dursun ABD tarihinin en kanlı, İtalyan Mafyasının en güçlü olduğu döneme sebep olduğu görülür. Mafya gemi iyice azıya alınca tek seferde 6 7 adam öldürmeye başlayınca, kamuoyunun çok fazla dikkatini çeker. (Sen içme Arap b.k'unu çıkarıyorsun) Aynı zamanda 1929 ekonomik buhranı patlamıştır. Hem şiddet olaylarını bitirmek hem de içkiyi tekrar legal alana çekerek istihdam yaratmak isteyen Başkan Adayı Franklin D. Roosvelt seçim kampanyasını içki yasağının kaldırılması üzerine kurmuş, 1932 seçimlerini de rahatça kazanmıştır. 1933 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile içki yasağı kademeli olarak kaldırılmıştır. 

1920 - 1930 Masseria ve Maranzano, İçki Yasağı, Kanın ve Paranın Yükselişi - Mafya 3


                 

17 Ocak 1920 tarihinde Sicilya Mafyası'nın üyeleri gece 12'den sonra başlayacak düzen için heyecanlıydı. Aileler artık politik gelişmelerden fayda sağlayıp sağlayamayacaklarını ön görecek kadar kurumsallaşmıştı. Gece 12 itibari ile ABD tarihine damgasını vuracak ve Mafya kavramını tüm dünya çapında popüler hale getirecek dönem başlıyordu. Volstead Yasası. Alkollü içecekleri üretmek, satmak, taşımak yasak. Ancak tüketim serbest. Milyonlarca dolarlık alkol piyasası yani ülke çapında devasa bir şebeke (üretimden barlarda satışına dek) legal alandan çıkacak, yalnızca yasadışı alanda kurumsallaşabilmiş, yerel polisle "iyi" ilişkiler kurabilen mafya gruplarının eline düşecekti.

Bu büyük pazarın kendilerine getireceği zenginliği ön gören Mafya bir şeyi öngörememişti. Para ne kadar büyük olursa kan o kadar çok akar. 

VOLSTEAD YASASI VE AMERİKAN İTALYAN MAFYASININ GÜÇLENMESİ 

Önceki yazılarda Mafya'nın ABD sisteminde nasıl doğduğunu anlatmıştık. 1920 itibariyle gelinen durumda Sicilya Mafyası ABD organize suç dünyasında en güçlü oyuncuydu. Napoli Camorrası tasfiye edilmişti. Ancak bu sadece Sicilyalıların iş yapabileceği anlamına gelmiyordu. Yeni topraklarda artık 2. kuşak patronlar (1. Kuşak 1900 - 1920 2. Kuşak 1920 - 1930) vardı. Etnik bağlara ve İtalyanlığa hala sadıktılar. Ancak 1920'lerin ABD'sinde yaşanan baş döndürücü gelişmeler ve ABD sistemine entegrasyonun hızlanması Sicilya - Napoli gibi şehir çekişmesini bitirmiş tüm illegal İtalyanlar Mafya tipi örgütlenmelerin altında birleşmişlerdi. 

New York'un ve ABD'nin çeşitli bölgelerinde hala farklı kökenlerden gelen organize suç çeteleri vardı. Şiddete meyilli ama sistem kurmakta başarısız savaşçı İrlandalılar, eğlence, müzik ve fuhuş piyasasına el atmaya çalışan Harlem'li zenciler, başta kumar olmak üzere borsa manipülasyonları, şike, şans oyunları gibi dolandırıcılık sektöründe uzmanlaşmış Yahudi gangsterler bulunmaktaydı. Ancak İtalyanlar gerek kültürlerini kaybetmeden bir arada durabilmeleri, gerek şiddeti ve kurumsallığı eşit ölçüde barındıran anavatanlarından miras Mafya gelenekleri ile ABD organize suç alemine hakim durumdaydılar. İçki yasağı ise bu hakim durumu altının ve kanın bolca var olduğu bir suç imparatorluğuna dönüştürecekti. 

MORELLO AİLESİNİN MİRASÇISI JOE "PATRON" MASSERİA 


2. yazıda Sicilya Mafyasını temsil eden Morello ailesi ile Napoli Camorrası arasındaki savaşı yazmıştım. Yazının sonunda Morello ailesinin sivrilen iki kaptanından Masseria ile D'Aquila arasında mücadele olduğunu, hapisten çıkan ailenin kurucusu Giuseppe Morello'nun Masseria'nın korumasına girdiğini belirtmiştim.

1892 – 1922 ARASI MORELLO SUÇ AİLESİ LİDERLERİ

1892 - 1909

Giuseppe Morello, (1909 yılında hapse girdi.)


1909 – 1916

Niccolo Terranova (Giuseppe Morello’nun üvey kardeşi. Mafya – Camorra savaşında öldürüldü.)


1916 - 1922

Vincenzo Terranova (Giuseppe Morello’nun üvey kardeşi. Salvatore D’Aquila tarafından öldürüldü.)


1922 -

Joe “Patron” Masseria


D'Aquila Morello ailesinden ayrılarak bugün 5 mafya ailesinden biri olarak Gambino adı altında varlığını sürdüren çetesini kurmuştu. Masseria ise hapisteki Giuseppe Morello'nun üvey kardeşlerinin yönettiği Morello ailesinde etkin bir noktaya gelmişti. D'Aquila - Masseria çekişmesi Volstead yasası sonrasında Morello Ailesinin Manhattan bölgesinde ciddi bir kaçak içki şebekesi kurmasıyla savaşa dönüştü. Brooklyn'de yerleşik olan D'Aquila şebekeyi devralmak istiyordu. 1920 yılında hapisten çıkan Morello ailesinin eski liderleri Giuseppe "Tek Parmak" Morello ve Ignazio "Kurt" Lupo hakkında ölüm emri vermişti. Buna ek olarak ailenin mevcut lideri Vincenzo Terranova ve Joe Masseria da ölüm listesindeydi.

D'Aquila'nın en büyük silahı New York'un önde gelen tetikçilerinden Umberto Valenti idi. Cinayet konusunda ender bir yeteneğe sahip olan Valenti içki yasağı başlangıcında New York'un en iyi tetikçisi olarak kabul ediliyordu. D'Aquila ölüm listesini Valenti'ye verdi. Çalışmaya başlayan Valenti New York'un yanı sıra listede yer alıp Sicilya'ya kaçanlar için de İtalya'ya dek uzandı.

  • 7 Mayıs 1922 günü Morello Ailesinin lideri Vincenzo Terranova  öldürüldü.
  • Aynı gün birkaç saat sonra Ailenin  2. lideri (underboss) Silva Tagliagamba evinin önünde vuruldu. 
  • 8 Mayıs 1922 günü Morello Ailesinin yeni kideri Joe Masseria saldırıya uğradı.
  • 9 Ağustos 1922 günü Morello Ailesinin lideri Joe Masseria evinden çıkarken saldırıya uğradı. Bir mağazaya kaçtı. Saldırganlar mağazanın içine de mermi yağdırdı. Polis Masseria'yı bulduğunda silah seslerinden kulakları duymuyordu. Hala giymekte olduğu şapkasında iki adet kurşun deliği vardı. Bu olay kendisine (Biraz Türkçeleştirdim. Doğrudan çevri tam olarak bu değil) "Mermiden Hızlı Koşan Adam" lakabını kazandırdı. 
Umberto Valenti Morello ailesi için çok ciddi bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Tehditi ortadan kaldırmak için Sicilya Mafyası eski taktiğini devreye soktu. "Sulh" görüşmesi için "bağımsız" bir yerde buluşma ayarlamak. Valenti, iki kere girişimde bulunmasına rağmen öldüremediği Masseria'nın kan davası sebebiyle peşini bırakmayacağından korkuyordu. Karşı taraftan gelen buluşma davetini de bu nedenle kabul etti. İki adamıyla birlikte mekana girdiğinde karşısında kendisine silah çeken 3 adam buldu. Tetikçiler kurşun yağdırarak Valenti'nin 2 adamını ağır yaradılar. Ancak Valentiyi vuramadılar. Valenti tam kendini sokağa atmış, yoldan geçmekte olan bir taksinin kapısına hamle yapmıştı ki adamlardan biri sakince nişan alarak son atışını yaptı ve Umberto Valenti'yi orada öldürdü. Valenti'nin ölümüyle D'Aquila en büyük silahını kaybetti. Çetesiyle birlikte 1928 yılına kadar hayatta kalmayı başarsa da New York suç piyasasında ve baş döndürücü kaçak içki ticaretinde etkili olamadı. 

Valenti'yi vuran kişi o dönem genç bir tetikçi olmakla birlikte sonradan Morello Ailesinin başına geçecek ve tüm 2. kuşak mafya babalarını ortadan kaldırarak 3. kuşak genç babalarla birlikte 5 Mafya ailesinden müteşekkil meşhur "Komisyon" sistemini kuracak olan Amerikan Mafya tarihinin en büyük babası Charles "Lucky" Luciano idi. 

Bu olayların ardından Joe Masseria "Patron" lakabını aldı. Ve liderliğini yaptığı Morello Ailesi Amerikan İtalyan Mafya organizasyonunun en kuvvetli teşkilatı haline geldi. 

1922 - 1930 ARASI MASSERİA'NIN YÜKSELİŞİ 

Joe Masseria Morello ailesinin başına geçmekle yetinmedi. Roma İmparatorluğu gibi New York şehrinde kurulu tüm suç piyasasını kontrol altına alma hedefiyle aşama aşama ilerledi. Hırsı hiçbir zaman azalmayan Masseria kimi zaman anlaşma, kimi zaman komplo, kimi zaman cinayet araçlarını kullanarak pozisyonunu daha da güçlendirdi. 1922 yılı itibariyle New York'ta var olan mafya örgütlenmeleri aşağıdaki gibiydi


1920’LER AMERİKAN İTALYAN MAFYA ORGANİZASYONU

Aile Adı
Patron
Bölge

Morello

Joe Masseria


Manhattan

Bonanno

Salvatore Maranzano


Brooklyn

Gambino

Salvatore D’Aquila


Küçük İtalya

Gagliano

Gaetano Reina


Harlem/Bronx

Yale Çetesi

Frank Yale


Güney Brooklyn

Masseria çıktığı yolda aileler ile tek tek ilgilendi.

  • Daha önce en büyük silahı olan Umberto Valenti'nin öldürülmesi sonucu etkisiz kalan Salvatore D'Aquila Ekim 1928 'de rutin olarak tedaviye gittiği doktorundan çıkarken sokağın iki tarafından çapraz ateşe alınarak öldürüldü. "En baştaki adam öldürülürse kan davası olmaz" Masseria bir kan davası çıkmaması için D'Aquila ailesinin içindeki dengeleri dikkatlice kontrol ederek herkesi mutlu edecek ganimetler dağıttı. Ve aile içindeki müttefiki Alfred Mineo'yu liderliğe geçirdi. 

  • 1920'lerin en güçlü Mafya Babalarından Frank Yale Chicago Mafyasını yöneten Al Capone tarafından öldürtüldü. (Chicago ekibini, Frank Yale, John Torrio ve Al Capone'yi ayrı bir yazı halinde ele alacağım.) Yale çetesi Amerikan Mafya tarihinde farklı bölgelerden İtalyanların memleket ayrımını bir kenara bırakarak eşit ve ortak çalıştıkları ilk çete olma özelliği gösterir. Bu cinayetin ardından çetesinin başına Anthony Carfano geçti. Ancak Carfano Yale'nin mirasını koruyamadı. Bölgesinin büyük bir kısmını Masseria'nın müttefiki haline gelen D'Aquila çetesine kaptırdı. 

  • Bronx bölgesi en başından beri New York organize suç sektöründe kendi halinde ilerleyen nispeten bağımsız bir bölgeydi. Bölgeyi yöneten Gaetano Reina gelişmeleri takip ettiğinde sıranın kendisine geldiğini anladı. Ve Masseria ile baş edemeyeceğini fark edince ona haraç vermeyi kabul ederek tabi oldu. 

Joe Masseria adım adım ilerleyerek New York'un en güçlüsü haline gelmişti. Şimdi karşısındaki tek engel Salvatore Maranzano'nun liderliğini yaptığı güçlü Castellammarese Ailesi idi. Bu aile diğerleri gibi kolay diz çökmeyecek, Masseria ile aralarında Amerikan tarihinin gördüğü en büyük Mafya savaşı olan  Castellammarese savaşı çıkacaktı.

 CASTELLAMMARESE KLİĞİNİN LİDERİ SALVATORE "SEZAR" MARANZANO 

Castellammarese Del Golfo Sicilya adasının batı kıyılarında ufak mütevazi bir kasabadır. Ancak bu kasaba en az Corleone kasbası gibi Amerikan - İtalyan Mafya Organizasyonuna damgasını vuran isimleri yetiştirmekle meşhur. Castellammarese kasbasından olan Bonanno ailesi daha önceden ABD'de ilk çetelerini kurmuşlardı. Bu yapılanma yalnızca kasabadan olanları içine alıyordu. İlk yazımızda belirttiğimiz etnik kökenlerin ve hemşehrilik bağlarının mafya organizasyonlarını bir arada tutma etkisine en iyi örnek Castellammarese klanından verilebilir.

Kasabalılar ABD'de de ayrılmamış ve tüm Castellammareseliler olarak (New York'taki Castellammareseliler Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) Brooklyn'in Williamsburg bölgesinde toplanmışlardı. 1912 yılından beri klanın liderliğini Nicolo Schiro yapmaktaydı. Salvatore Maranzano diğer 2. kuşak mafya liderlerine nispetle daha geç bir tarih olan 1925 yılında ABD'ye göç etti. Genel olarak İtalya'da yerleşik mafyanın ABD'ye müdahale etmemesine ilk önemli istisnayı Castellammarese klanı ve Salvatore Maranzano oluşturmaktadır. İtalyada yükselen faşizm ve Musollini'nin mafyayı yok etme politikası Sicilyadaki faaliyetleri zora sokmuştu. Aynı dönemde ABD'de var olan içki yasağı ve yasağın getirdiği büyük fırsatlar Sicilyadakilerin iştahını kabartmaktaydı.

Maranzano küçüklüğünde kendini Allah yoluna adayarak rahip olmak istiyordu. Hatta bir müddet ilahiyat okudu. Ancak hala bilinmeyen bir sebeple rahiplikten mafya üyeliğine geçti. (Alimden Zalime Dönen Adam) Sicilyada Castellammarese bölgesindeki  mafya içinde yükseldi. Ve bölgenin lideri olan Don Trapani'nin kızı ile evlendi. Don Trapani Maranzanoyu özel olarak ABD'ye Williamsburg'daki Castellammarese klanına gönderdi. Diğer mafya patronlarından farklı olarak Maranzano doğrudan mafya faaliyeti yürütmek üzere New York'a geldi ve tırnağıyla kazanarak değil Sicilyadan referanslarıyla Schiro çetesine girdi. Aynı dönemde gelecekte adından çok söz ettirecek olan Joseph Bonanno da Castellammarese'den ABD'ye göç ederek Schiro çetesine girmişti.

Büyük Patron Joe Masseria sıranın Castellammarese kliğine geldiğine kanaat getirdi. Ve ihtiyar patron Schiro'dan sınır ihlali gibi gerekçelerle haksız olarak haraç almaya başladı. Schiro barış istiyordu. İlk etapta bu taleplere rıza gösterdi. Zamanla talepler artınca Bonanno ve Maranzano gibi genç Castellammareseliler seslerini yükseltmeye başladı. Schiro haracı ödese kendi kaptanları tarafından ödemese patron Masseria tarafından öldürülecekti. Ne haliniz varsa görün diyerek klan liderliğini Maranzanoya bıraktı. Ve Sicilya'ya gitti.

Salvatore Maranzano artık kliğin lideriydi. Roma İmparatorluğuna ve Gaius Julius Sezar'a olan hayranlığından dolayı "Küçük Sezar" lakabını alan Maranzano, Masseria'ya karşı kurşunlar veya adamlar tükenene dek savaşacaktı.

BÜYÜK SAVAŞA 5 KALA – JOE “PATRON” MASSERİA VE SALVATORE “SEZAR” MARANZANO

JOE “PATRON” MASSERİA




SALVATORE “SEZAR” MARANZANO

Morello Ailesi – Carleone Sicilya
Bonanno Ailesi – Castellammarese Del Golfo Sicilya
KAPTANLAR

Charlie “Lucky” Luciano
Vito Genovese
Albert Anastasia
Carlo Gambino

KAPTANLAR

Joseph Bonanno
Joseph Profaci
Tommy Gagliano
Tommy Lucchese

          MÜTTEFİKLER

Alfred Mineo (Gambino Ailesi Lideri, New York)
MÜTTEFİKLER

Gaetano Reina ( Lucchese Ailesi Lideri, Bronx New York)
Stefano Magadino (Buffalo Ailesi, New York Kırsalı)
Gaspar Millazo (Detroit şehri patronu)
Salvatore Sabella (Philadelphia şehri patronu)


Yukarıdaki tabloda en ilginç olan kısım KAPTANLAR başlığı altında sıralanan isimlerdir. O dönem büyük patronların gölgesinde ufak mahalleleri yöneten veya cinayet işleyen bu isimlerin hemen hemen tamamı 1930'lu 40'lı 50'li ve 60'lı yıllar boyunca Amerikan İtalyan Mafya Organizasyonunu oluşturan meşhur 5 aile'ye liderlik yapmış, bu ailelere isimlerini vermiştir. 

Bir sonraki yazıda detaylı olarak ele alacağımız Castellammarese savaşı yalnızca 2. kuşak mafya patronları olan Joe Masseria ile Salvatore Maranzano'nun karşılıklı çarpıştığı yatay bir savaş değildir. 3. kuşağı teşkil eden ve hemen hemen hepsi ABD doğumlu İtalyanlar olan kaptanlar savaş sırasında ve sonrasında çeşitli komplolarla, taraf değiştirmelerle, planlarla organize olmuş, üstteki patronları da devre dışı bırakmak için dikey bir savaş vermişlerdir. Hatta genç kuşak Osmanlı Sultanına karşı mücadele eden Jön Türklere benzetilmiş, Charles "Lucky" Luciano'nun başını çektiği bu ekibe "Young Turks" denmiştir. Bu nedenle ABD Mafya tarihinin en büyük savaşı olan Castellammarese savaşı 2 boyutlu olarak düşünülmelidir. Verilen savaş yalnızca New York'u yönetmek üzere değildir. Aynı zamanda mafya faaliyetlerinin nasıl yürütüleceğine ilişkindir. İtalyan olmayanlarla iş birliği yapılacak mı? Büyümekte olan uyuşturucu işine girilecek mi? Tüm Mafya tek ve diktatör bir patron altında mı çalışacak yoksa eşit şartlarda herkesin hakkı korunacak mı? Alt ve üst kuşak arasında farklı cevapları olan bu sorular da Castellammarese savaşı ile yanıtlanmıştır. 

Bu dönemde öne çıkan ve anılması gereken bir çok isim var. Ancak Morello ailesinden başladığım ana hattın kopmamasını istedim. Bir sonraki yazıda ABD'de içki yasağı dönemindeki yan hikayeleri, içki kaçakçılığı tekniklerini, mafya - politika - polis ilişkilerini yazacağım. Ondan soraki yazıda ise büyük Castellmarase savaşını ve Komisyon'un kuruluşunu anlatmayı planlıyorum. 

Sabah Raporu Nu:94 Bir Hırsızlık Vakası "Olayın Ciddiyetini Kavrayın"

Bir Cumartesi gecesi ben ve M.O. (25) kadim dostlarımız S.K.(25) ile A.M.A.(25)'nin Çapadaki bekar evinde konaklamaya karar verdik. Muhabbetler edildi. Tartışmalar yapıldı. Lise yurdu yıllarından kalma alışkanlıklarla National Geographic tadında sürü liderliğini ele geçirmek için vurma kırma fırlatma saldırma üzerine kurulu güç gösterileri ve taşkınlıklar yapıldı. Gece 04.00 sıralarında herkes uykuya dalmıştı.

Tüm haftanın yorgunluğuyla ölü gibi uyurken tepemde ve evin farklı odalarında arkadaşlarımın ciddi bir konu hakkında hararetli şekilde tartıştıklarını fark ettim. Tartışmanın Kant Felsefesi ile Hegel Diyalektiği üzerine olabileceğini hesaba katarak ayaklandım. Konu birkaç sene evvel Rus Felsefe öğretmenlerinin birbirini bıçaklamalarıyla sonuçlanan Kant tartışmasından çok daha ciddiydi. S.K.'nın Iphone marka cep telefonu saat 11.23 itibari ile kayıptı.

S.K.'yı bana anlat deseniz ona kısaca AppleMan diyebiliriz. Adamı 10 senedir tanırım. Tam bir Iphone hastası. Böyle Iphone'ları kendisine doğru uzatınca fizyolojik bir başkalaşıma uğruyor, hormon dengeleri değişiyor. Veriyormuş gibi yapıp aniden  çekince henüz anlamlandıramadığımız sesler çıkararak çeşitli tepkiler veriyor. O derece. Ve adamın Iphone ortada yok.

Tabii ilk iş evdeki diğer eşyalara koşmak oldu. Salona girdiğimizde iki tane laptopın ve benim cüzdanın yerinde olduğunu fark ettik. Benim cüzdanının yerinde olması ise hırsızın salona uğramadığının kesin kanıtıydı. Çünkü V şeklinde kendini açmış, içinden paralar yarım yarım çıkmış, erkek dergisine poz veren top model misali kanepenin üzerinde boylu boyunca uzanıyordu. "Gel beni al" diyen bu cüzdanı bir hırsızın almaması mümkün değildi.

Vaka karmaşıklaşıyordu. Soruşturmayı derinleştirmek gerekliydi. Ceza Hukuku üzerine ünlü çalışmaları olan M.O., (ipten adam almasa da ipe adam göndermişliği çoktur) telefonu kaybolan arkadaşımız S.K.'nın uyurgezer olup telefonu tenha bir yere attığı senaryosuna yoğunlaşmış, çeşitli psikoloji soruları soruyordu. S.K. Iphone olmadan geçirdiği dakikalar arttıkça vücudundaki semptomları kontrol edememeye başlamış, psikoloji soruları Kurt Adam'a dönüşme sürecini hızlandırmaktan başka bir işe yaramıyordu. A.M.A."Buradan çıkılmaz" argümanını ispatlamak adına hırsızın çıkmış olabileceği muhtemel pencereye bol bol elini sürüp, kavrayıp, asılarak delilleri karartıyor, ben en son uyanmam hasebiyle kendimde olmayan bir vaziyette tüm bu dehşet tablosunu takip ederken, çekiciliği karşısında kendi cüzdanımı çalmamaya çabalıyordum.

Ev didik didik arandı. Telefon bulunamadı. Kesin Hırsız girmişti. Ve sadece S.K.'nın odasından tırmanarak girip son model Iphone'yi görünce kanaatkar ve tok gözlü bir hırsız olarak "bu akşam da rızkımızı kazandık şükür" diyerek evin geri kalanına müdahale etmeden çıkıp gitmişti. Yüce Emniyet Güçleri arandı. Devriye ekibi geldi. FBI'ya özendikleri için eve ayakkabılarıyla girmeye çalışmışlar, Iphone'si gitmesine rağmen kendini kontrol edebilen S:K. ayakkabıları çıkarttırarak belgesel ekibimizden artı puan toplamıştı. Ekip pencereye baktı. "Evet buradan çıkmıştır" diyip gitti. Hepimiz derin bir oh çektik. "Karakola şikayet edin olay yeri gelsin" diye de tembihlediler.

Karakola gitmeye karar verildi. S.K.'nın ifade performansının arttırılması için öncelikle Çapa Aile Çay Bahçesinde kahvaltı edilmesi önerildi. Öneri oy birliğiyle kabul edildi. Kahvaltı sırasında A.M.A. kaybolan Iphone'ların bulunması için yazılan programa kendi telefonundan girip tekrar bakmak istedi. S.K. 2 3 dakika faktörlerden, kombinasyonlardan, şifreleme sistemlerinden ve İbn Arabi tasavvufundan söz ederek kendi bilgisayarında programın açık olduğunu, telefondan tekrar girilmesi halinde programın karışacağını ifade etmeye çalıştı. Konu dağıldı. Siyaset, futbol gibi klasik konular konuşuldu. Muhabbet akarken A.M.A. hiç yeri olmayan gereksiz bir şekilde ;

"EVE HIRSIZ GİRDİ OLAYIN CİDDİYETİNİ KAVRAYIN" şeklinde bir çıkış yaptı. Bu gereksiz çıkış üzerine ciddiyetin nasıl kavranacağına dair çeşitli konular konuşuldu. Detaylara girmek istemiyorum. Ciddiyet ve kavramak kelimeleri bize karakola şikayete gideceğimizi hatırlattı. Kalkıp S.K.'yı karakola gönderdik.

Olay yeri ekibi FBI mevzuunu profesyonelleştirmiş, kendine galoş getirmişti. Bizimkiler de hemen moda girdi. Bu fırsatı kaçıramazdım. Doğal ortamlarını bozmayacak şekilde sessizce yanaştım. Faaliyeti takip etmeye başladım. S.K. olayı anlatırken "Ben 04.00 sıralarında yattım. Telefonda burada yanımdaydı" dedi. Ve nasıl yattığını ciddi ciddi yatağa uzanarak gösterdi. O an Olay Yeri İnceleme ekibinde şimşekler çaktı. S.K.'nın yatış şeklinden telefonun pencereden gelen biri tarafından alınamayacağını ancak oda kapısından giren biri tarafından alınabileceğini tespit ettiler. Vakayı bire bir canlandırma meyvelerini veriyordu. A.M.A. gerilmeye başlamıştı. Şüphe çeken hareketlerine binaen üzerine gidildi. Olay Yeri İnceleme kibarca elini omzuna koyarak "Hey dostum senin sorunun ne?" diye sordu. A.M.A. aniden oturduğu yerden sıçradı: "Kahretsin dostum. Montana Fedaral Hapisanesinde 6 yıl daha geçiremem" diye bağırarak kaçmaya teşebbüs etti. Üstüne atladık. S.K. gözyaşları içinde A.M.A.'yı omuzlarından tutup sarstı ve "Neden seni kahrolası" diye bağırdı. A.M.A. "Avukat adamım. Iphone'm eski olunca icrada iş gördüremiyorum" diye suçunu itiraf etti. Hayır ya pardon. Böyle gelişmedi olaylar. S.K. nasıl yattığını gösterdi. Olay Yeri "Oo hacı keyfine düşkünsün he. Ne güzel yan gelip yatmışın. Telefonun gidişini de ruhun duymamış" diyerek S.K.'ya takdirlerini ifade etmekten kendini alamadı. M.O. yüksek analizleri ve taktik stratejik çözümlemeleri ile emniyet birimlerine yardımcı oldu. Pencere üzerindeki 4 5 tane parmak izini toplayıp gittiler. Hikaye böyle bitti.

Günün sonunda S.K. hayatta en sevdiği şeyi olan Iphone'si ile imtihan edilerek bir derviş vakarıyla Android dergahında odun taşımaya başladı. Geriye A.M.A.'nın uzun yıllar unutulmayacak "OLAYIN CİDDİYETİNİ KAVRAYIN" çıkışı kaldı. (Bu "ciddiyet kavrama" olayını çok güzel özetleyen bir film sahnesi var. Bizzat başvuranlara paylaşabilirim)

1900 - 1920 İlk Aile Morello, Kara El Fenomeni ve Mafya Camorra Savaşı - Mafya 2

Yukarıda gördüğünüz kişinin Ali Haydar adında Tophaneli bıçkın bir Bektaşi Babası olmasını ve Vaka-i Hayriye'den kaçan son Yeniçerilerle New York'ta ilk mafya organizasyonunu kurmasını ben de en az sizler kadar isterdim. Ancak bu kişinin adı Giuseppe Morello. Namı diğer: Tek Parmak. ABD'de İtalyanları sokak çetelerinden organize suç örgütüne terfi ettiren ilk kişi diyebiliriz.

1800'lü yılların sonunda New York'a göç akını devam ediyordu. Kafileler ilk olarak şehre gelip oradan ülke içine dağılıyorlardı. O dönem New York ABD'nin kapısı olarak anılmakta, şehir sürekli hareketli, kalabalık, inşaat halinde tasvir edilmektedir. Kapitalist düzen içerisinde birçok şeyin yeni yapılandığı ve geliştiği New York'ta Mafya organizasyonlarının kurulması da bu döneme tekabül eder. 

ABD'ye İtalyan Göçleri ve Mafyanın Dayandığı Sosyolojik Sebepler


1880 - 1920 yılları arasında ABD'ye 4 Milyon civarında İtalyan göç etmiştir. Bu göçlerin %84'ü az gelişmiş ve feodal Güney İtalya - Sicilya bölgesinden gelmiştir. Gelenler İtalya'nın en fakirleridir. Bireyselliğin gelişmediği, yerel kültürlerin, törelerin ve kurumların güçlü olduğu bölgelerde yetişmişlerdir. Ayrıca ilk kuşaktan aktarılan hatıralara göre göçmenlerin birçoğu ABD'de para kazanıp İtalya'daki köylerine dönerek arazi almayı hedeflemekteydiler. Bu nedenlerle ABD'de uzun süre refaha erişememişler, "Küçük İtalya" olarak isimlendirilen mahallelerindeki kapalı toplum yapısını kıramamışlardır. 

Bu göçler ABD'ye akarken Güney İtalya ve Sicilya'da zaten kuvvetli bir mafya organizasyonu vardı. Amerikan Mafyasının oluşum süreci incelendiğinde en azından 1880 - 1920 yılları arasında İtalyadaki mafyanın bilinçli ve organize bir şekilde ülkeye gelmediğini görebiliriz. İtalya'da bu işlerle uğraşıp tecrübe kazananlar bireysel olarak "fırsatlar" ülkesi Amerikaya gelip yeni vatanlarında yeni organizasyonlar kurmuşlardır. 1923 yılında Volstead Yasası ile içki tüketiminin yasaklanması ve yasadışı içki ticaretinin büyük bir piyasaya dönüşmesiyle İtalyadaki mafyanın ABD'ye organize müdahale çabaları görülür. (Bkz. Salvatore Maranzano) Ancak Amerikan İtalyan Mafya Organizasyonun kurulmasında İtalyadaki mafyanın doğrudan müdahalesi yoktur.

Büyük İtalyan göçünde mafya tecrübesi olan kişilerin de ABD'ye gelmesi ve gelenlerin büyük kısmının düşük refah düzeyinde, kapalı toplum yaşamı içinde toplumun geneline entegre olamaması nedeniyle Mafya uzun süre gücünü sürdürebilmiştir. 

İlk Amerikan İtalyan Mafya Organizasyonu: Morello Ailesi

Morello Ailesi, New Yorkta adi suçlar işleyen sokak çetesinden organize suç işleyen mafya örgütüne terfi etmiş ilk ekiptir. Amerikan İtalyan Mafyasının başlangıcı Morello Ailesi olarak kabul edilebilir. Günümüzde meşhur 5 aileden Genovese Ailesi Morelllo'nun mirasçısı olarak varlığını sürdürmektedir.

Giuseppe Morello Sicilyanın Corleone kasabasında doğmuştur. Babası, Üvey Babası ve Amcası Sicilya Mafyasında çeşitli kademelerde görev yapmıştır. Ata mesleğini elden bırakmayan minik Giuseppe de suç kariyerine aile büyüklerinin teşvikleri ile erken yaşlarda başlamıştır. Uzmanlık alanı kalpazanlık olan Morello, Corleone kasabasında bir cinayet işlenmesi ve kalpazanlık şebekesinin çökertilmesi üzerine ailesiyle birlikte (mafya değil normal aile) ABD'ye göç etmiştir. Bu göçün tam tarihi bilinemese de İtalyan Mahkemelerinde kalpazanlık suçundan dolayı yokluğunda hapis cezası verildiği bilinmektedir. Ceza tarihi olan 1894'ten önce ABD'ye geldiği tahmin edilmektedir. 

Üvey kardeşleri, üvey babası ve annesiyle önce yasal işleri denemiştir. New York'ta iş bulamayınca Lousina ve Texas'a tarım işçisi olarak giderler. Burada ailecek sıtmaya yakalanıp mecburen New York'a geri dönerler. Giuseppe çeşitli iş sahalarında dükkan açıp göbekli ve Fiat Doblo araç sahibi esnaf olmayı hedefler. İşlerin tamamı batar. (Doblosunu Satan Bilge) Bu zor ve meşakkatli dönemden anladığımız kadarıyla Morello yeni ülkesinde öncelikle yasal işleri denemiş ancak bu işlerde başarılı olamayınca altın bilezik olarak bileğinde tuttuğu kaplazanlığa geri dönmüştür. 

Sahte paranın kapitalist sisteme doğrudan tehdit oluşturması nedeniyle bu suç devletçe ciddiye alınınca Morello farklı faaliyetlere girişmiştir. Morello ailesi ABD'de "koruma" karşılığı esnaftan düzenli haraç alan ve yasadışı işlerden kazandığı parayı yasal yatırımlara dönüştürerek kara para aklama faaliyetini başlatan ilk çetelerden biridir. Hırsızlık, soygun gibi düzensiz ve riskli işler yerine sabit geliri garanti altına alan haraç ve paraların aklanarak koruma altına alınması sayesinde Morello Ailesi çok kuvvetlenmiştir. 

Kara El 

Kara El 1900'lü yılların başında ABD'de İtalyanlardan haraç toplama sistemine verilen isimdir. İngilizcede şantaj veya tehditle para sızdırma anlamına gelen "blackmail" kelimesi bu fenomenden gelmektedir. Küçük İtalya adı verilen mahallelerde yaşayan ve az biraz belini doğrultabilen İtalyan esnaf ile kalburüstü zenginler bu tehdit faaliyetinin konusu olmuşlardır. Tehditler yukarıdaki resimde örnekleri görülen isimsiz mektuplarla yapılmakta, parayı ödemeyenin dükkanı bombalanmakta, haraçlar gevşediği zaman ibret olması açısından itiraz edenlerden birkaçı öldürülmektedir. Morello Ailesi de bu tekniği sıkı bir şekilde kullanmıştır. Ayrıca aile tekniği daha da geliştirerek haracın içine dolandırıcılığı da katmıştır. 

Tehdit mektubu kurbana gönderilir. Tam mektubun ulaşma anında Morello Ailesinin reislerinden biri de ziyaret bahanesiyle kurbanın dükkanına gelir. Dükkan sahibi doğal olarak eline ulaşan mektubun korkusuyla konuyu söz gelimi 1000 Dolar talep eden mektubu misafiri ile paylaşır. Misafir, ailesinin ismini kullanarak aylık 100 Dolar vermesi halinde kendisini koruyacağını kimsenin ona dokunamayacağını belirtir. Dükkan sahibi kurbanımız doğal olarak bunu kabul eder. Misafir, sahibini bulma bahanesiyle mektubu da kurbandan alır. Ve böylece geride delil bırakmaz. Halbuki mektubu gönderen misafir Morello'dan başkası değildir. Giuseppe Morello "Her arz kendi talebini yaratır" ilkesini haraç sistemine başarıyla uygulayarak hiç olmayan "koruma" ihtiyacını işletme sahiplerinin aylık bütçesine yazdırmayı başarmıştır. 

Para aklama çerçevesinde gelirleri dükkan gibi yasal yatırımlara dönüştüren Morello ailesi, yasal işlerine yasadışılığı da karıştırarak karını arttırmıştır. Örnek olarak bir üyenin adına toptan bakkal malzemeleri satan bir dükkan açmış, çevredeki İtalyan bakalları buradan mal almaya zorlamış, almayanların dükkanını bombalamıştır. 

Morello Ailesinin Şiddeti Kullanımı 

Ignazio Lupo namı diğer "Kurt Lupo" Sicilya'da mütevazi mafya ailelerinden birinin lideriyken işlediği cinayet ortaya çıkar. New York'a kaçar. Burada Giuseppe Morello ile karşılaşır. Güç birliği yapmak isteyen iki Avrupalı feodal bey gibi Morello'nun kızkardeşi ile evlenerek akrabalık ilişkisi kurar. Ve Morello'nun demir yumruğu olur. Dönemin basını henüz adi suçlardan organize suça geçişin farkında olmadığı için geri planda duran ve asıl patron olan Morello'ya hiç dikkat çekmez. Fakat 10 yıl içinde Morello ailesi için 60 civarında cinayet işlediği tahmin edilen "Kurt Lupo" aile lideri olarak sunulur. 

Giuseppe Morello karşısına çıkan engellerin tamamını cinayetle çözmüş ama tetiği hiçbir zaman çekmemiştir. Cinayetleri de genel de uzaktan takip etmiş ve emri bizzat vermemeye dikkat etmiştir. Tetiği hiçbir zaman çekmeme ve katil ile azmettiren arasına aracılar koyma yöntemini izlemesi, Giuseppe'nin çete reisliğinden mafya babalığına geçen vizyonunu göstermektedir.

Giuseppe'nin Hapse Girişi ve Ailenin Gücünü Kaybetmesi

Haraç toplayan, onlarca cinayet işleyen Morello bu suçların hiçbirinden yakalanmamış yine unutulmaz aşkı olan kaplazanlıktan yakayı ele vermiştir. Hapse girdiği 1909 yılında hükmün temyizden döneceği umudu ile ailesini hapishaneden yürütmeye devam etse de 20 yıllık hapis cezası kesinleşince liderliği üvey kardeşine devretmiştir. Kendisi kadar etkin olamayan üvey kardeşleri (Üvey babanın Terranova soyadını taşırlar) gücü ellerinde tutamamışlar bu dönemde rakip Camora ile savaş çıkmıştır. 

Sicilya Mafyası ile Napoli Camorrası Arasında Savaş

Camorra İtalya merkezli başka bir suç yapılanmasıdır. Napoli başta olmak üzere İtalya'nın Campania bölgesinde örgütlüdür. Bu bölgeden insanlar Sicilyalıların ABD'de Mafya teşkilatını kurması gibi New Yorkta Camorra teşkilatları kurmuşlardır. Camorra doğduğu bölgeden başka teşkilat ve organizasyon yapısı ile de Mafyadan ayrılmaktadır. Mafyadaki dikey hiyerarşinin aksine Camorra daha serbest irili ufaklı çetelerden oluşan yatay organizasyonlardan oluşmaktadır. Mafya kadar organize ve kuvvetli olamasa da yatay organizasyonun avantajı polis soruşturmalarından daha rahat kurtulmaktır. Camorra liderleri yakalansa dahi yeni çetelerin oluşması fazla zaman almaz. İlk yazıda belirttiğimiz Mafyanın askeri, ekonomik, organize bir feodal güç olmasının aksine Camorra daha çok gezgin çetelere benzemektedir.


1915 yılında New York şehrinin merkezi Brooklyn ve Manhattan'dan oluşuyordu diyebiliriz. Napoli Camorrası Brooklyn, Sicilya Mafyası yani Morello Ailesi Yukarı Manhattan bölgesini yönetmekteydi. Aşağı Manhattan'da ise başta kumar işi olmak üzere birçok yasa dışı sektörü yönlendiren Joe DeMarco bulunmaktaydı. Morellolar ve Camorra Çeteleri 24 Haziran 1916'da buluştu. Aşağı Manhattan'a ve kumar işine hakim olan Küçük İtalya Kralı lakalpı Joe DeMarco'yu öldürmeye, mirasını bölüşmeye karar verdiler.

DeMarco'nun Morellolar ile daha önce çatışmaları olmuştu. Bu nedenle suikast ekibi Camorra tarafından seçildi. Kumar oynatılan gizli bir mekana kapıyı tutanlara rüşvet vererek girildi. Plana göre Morello ailesinden Verizano daha önceki tanışıklıklarına dayanarak DeMarco'ya yaklaşacak, kim olduğunu işaret edecek , DeMarcoyu tanımayan tetikçi de ateş edecekti. Ancak tetikçi heyecana kapıldı. Verizano'nun işaretini yanlış algıladı. Ve farklı bir kişiyi vurdu. Bunun üzerine Verizano işi bizzat bitirmek zorunda kaldı.

DeMarco'nun ölümü ile Aşağı Manhattan "Dükalığının" kapıları Morello ve Camorra'ya açılmıştır. Tam bu noktada ihtilaflar başladı. İki örgüt de en fazla payı almak istediler. Camorra gücünü arttırmak için farklı çetelerle de işbirliği yaptı ve harekete geçti. Bir plan ile Morello ailesinin üst düzeylerini ortadan kaldırmayı, DeMarcodan boşalan aşağı Manhattan ile birlikte Morelloların hakim olduğu Yukarı Manhattanı da ele geçirmeyi hedeflediler. Bu ittifaktan ve komplodan Morelloların henüz haberi yoktu. Plan Brooklyn'de bir buluşma ayalayarak Morello liderlerini ortadan kaldırmaktı. Buluşmaya gelen hapisteki Giuseppe Morello'nun üvey kardeşi ailenin lideri Nick Terranova idi. Ve adamı ile kurulan pusuda öldürüldü. Kardeşlerinden Ciro cesedi teşhis etti. Aileyi diğer iki kardeş Vincenzo Terranova ve Ciro Terranova patron - 2. patron olarak yönetmeye başladı.

Tarihteki birçok savaş tek bir öldürücü darbe ile kısa sürede bitmesi planlanarak başlatılmıştır. Ancak çoğu zaman bu plan boşa çıkmış, savaş karşı tarafı yıpratmaya dönüşerek uzamıştır. Morello Camorra savaşı da karşılıklı olarak birçok suikast girişimi ile devam etti. İki taraf da lider kadrosunu ortadan kaldıramayacağını anlayınca birbirlerinin kumarhanelerini, genelevlerini, "koruma" altına aldıkları dükkanları bombalamaya ve düşman çeteden kimi gördülerse öldürmeye başladılar. Bu topyekun savaş durumu doğal olarak kamuoyunun dikkatini çekti ve polis artık rüşvet kabul edememeye, daha etkin olmaya başladı. Morello ailesi hapisteki Guiseppe Abilerinden öğrendikleri taktiklerle aileyle ilgisi olmayan katilleri kiralamaya veya çok güvenmedikleri kimselere talimat vermemeye devam ettiler. Ancak Camorra'dan yakalanan tüm çete üyeleri çözüldüler. Ve tanıklıkları ile Camorra liderlerinin tamamı hapis cezasına çarptırıldı.

Bu ilk büyük savaş klasik olarak bir tarafın diğerini tamamen ortadan kaldırmasıyla sonuçlanmadı. İş yapma yöntemi ve polisçe yakalanan üyelerin direnip direnememesi savaşın kaderini belirledi. Savaşı Morello Ailesi ve onun geleneğini sürdüren Sicilya Mafyası kazandı. Napoli Camorra'sı ise hala İtalyada varlığını sürdürmekle ve Napoli Futbol Takımı tribünlerinde çok etkili olmakla beraber ABD'de bir daha kurulamadı. Napoliden gelen İtalyanlar 1 kuşak sonra etnik ve feodal bağların bir parça gevşemesi, yasadışı faaliyetlerin iş ciddiyetiyle ele alınarak profesyonelleşmesi sonucu Sicilya Mafyasına katıldılar.

Morello Ailesinin Güçten Düşüşü

Giuseppe Morello 1920 yılında hapisten çıktığında üvey kardeşlerinden Niccolo Terranova 1916 yılında öldürülmüş, aile savaşta ciddi yara almıştı. Örgüt içinde çıkan eski kaptanlar Joe Masseria ve Salvatore D'Aquila kendi aileleri olan, birbirine rakip kuvvetli birer patrona dönüşmüşlerdi. Morello gücü yeniden ele almaya çalışınca D'Aquila ölüm emrini verdi. Morello D'Aquila'nın rakibi olan Masseria'nın koruması altına girmek zorunda kaldı.

Masseria 2. kuşak mafya babası olduğu için 1920 - 1930 arasını anlatan yazıda Masseria - D'Aquila savaşı ve Guiseppe Morello'nun hikayesinin nasıl sona erdiğini yazacağım. 1900 - 1920 arası profesyonel yöntemleri ile ilk mafya teşkilatının kuruluşunu ifade eder. 1920 - 1950 arası yaşanacak altın yıllara hazırlıktır. Ayrıca farklı bir örgütlenme tipi olan Napoli Camorra'sının hikayesi ve organizasyon şekli ABD'de sona ermiş, Amerikan - İtalyan Suç Organizasyonunun tamamı yapısı, teşkilatlanma tipi, gelenekleri ile Sicilya Mafyası tarzında bina edilmiştir. 




"Ah Gözel İstanbul" Türksüz Bir İstanbul Portresi

“Ah Gözel İstanbul” İKSV 39. film festivali kapsamında gösterilen Zeynep Dadak imzalı ilgi çekici bir film. 17. asırda yaşamış Ermeni bilgin...