İzmir'de gerçekleşen çuval hadisesinden sonra sosyal medyada gördüğüm birtakım yorumlar uzun zamandır rahatsız olduğum bazı tutumlara ilişkin kayıt düşme ihtiyacını şiddetle hissettirdi. Bir süredir Türkçü/Milliyetçi/Atatürkçü olduğunu beyan edip veya bu yönde paylaşımlar yapıp ABD'yi savunan insanlar görüyorum. Yine bu kimlikleri benimsediğini iddia edip milliyetçiliği devlet bekçiliğine indirgeyenler var. Bunların arasında kötü niyetli iletişim politikalarının aktörleri olabilir. Ancak bu görüşlere gündelik hayatta özellikle genç arkadaşlarım arasında da rastlıyorum.
Bu yazı meselenin teorik kısmına girmeden, herhangi bir ahlaki üstünlük iddiası içermeden, kendi tarihime not düşmek, tavrımı belirtmek ve Türk Milliyetçilerinin yakın geçmişteki tavırlarını hatırlatmak ihtiyaçlarına binaen yazılmıştır.
Adıyaman Ülkü Ocağı'nın merdivenlerini büyük bir heyecanla tırmandığımda 13 yaşındaydım. İlk gördüğüm şey ocağın kapısına asılmış kocaman bir posterdi. Ürdün ve Suud kralları başta olmak üzere Ortadoğu liderlerini George Bush'un emri altında tasvir ediyordu. Posterin en altında Ülkü Ocakları tüm İslam alemini liderlerini devirip işgale direnmeye çağırıyordu. 2006 yılıydı. ABD'nin Irak işgali ve gerçekleştirdiği katliamlar son hız devam ediyordu.
Ocak dergilerinde ABD emperyalizmine karşı makaleler yayınlanıyor, ülkedeki ABD üslerinin kapatılması savunuluyor, seminerlerde sıranın Türkiye'ye gelebileceği, PKK'ya verdiği destek de vurgulanarak ABD tehdidi altında olduğumuz açık açık anlatılıyordu. Liseyi kazandıktan sonra geldiğim İstanbul'da da ocaklardaki tavır ve ruh hali bundan farklı değildi. O dönem birinin çıkıp "ABD bizim müttefikimiz. Saddam da insan hakkı ihlali yaptı." diye lafa başladığını görmedim. Öyle düşünen vardıysa da bu lakırdıya cesaret edemezdi.
İnternetin ucuzlaması ve yayılması da aşağı yukarı bu yıllara tekabül eder. "Atsızcı Forumlar" olgusu o dönemi hatırlayan milliyetçilere hiç yabancı gelmeyecektir. Bu Türkçü forumlarda da ABD lehine yazanı görmedim. Nihal Atsız'ın üslubuna hayranlık duyan arkadaşlar çok büyük bir başarı göstererek, küfür etmeden, küfürden çok daha ağır hakaretleri başta ABD olmak üzere tüm dünya devletlerine karşı sıralıyordu. Dönemin Kemalist veya Atatürkçü olarak tanımlayabileceğimiz çevrelerinin ABD karşıtlığından ayrıca bahsetmeye lüzum görmüyorum. İçinde bulunduğum, etkinliğine katıldığım, arkadaş edindiğim irili ufaklı diğer milliyetçi topluluklarda da ABD'nin savunulduğuna hiç şahit olmadım.
Peki Türk Milliyetçisi toplulukların arasında bu kadar ABD aleyhtarlığının olduğu bir dönemde Rusya'yı destekleyen, kurtuluşu Çin'in yükselişine bağlayan veya El Kaide'yi öven var mıydı? Buna dair bir örnek hatırlamadığım gibi o dönem 7 8 yıl evvel gerçekleşmiş Rus Çeçen Savaşı sırasında toplanan yardımlar yapılan eylemler bol bol anılır, Çeçen mücahitlerin savaş hikayeleri menkıbe şeklinde cezbeyle anlatılırdı. Bugün sorun tam olarak budur. Büyük bir gücü arkasına alma ihtiyacı ve psikolojisi nasıl oluştu? Bilmiyorum. Ama bazıları emperyalist bir güce karşı çıkarken diğerini desteklemek zaruriyetini hissediyor.
Şimdi denilebilir ki diğer cenahlarda ABD ve İsrail karşıtlığı gerekçesiyle Rusya'yı, Çini, hatta hayat tarzıyla alakası olmayan İran rejimini hararetle destekleyenler yok mu? Evet var. Tam olarak bu nedenle Türk Milliyetçisi olduğunu iddia edenler cümle aleme doğru tavrı gösterebilmelidir. Ayrıca bu konseptin büyük devletlerin de işine geldiğini düşünüyorum. Çünkü soğuk savaşta görüldü ki dünyayı paylaşmış vahşi, katliamcı ve emperyalist iki süper güç; kendi cinayetlerini işlerken karşı tarafın döktüğü kanı bahane ettiler.
Rusya'nın Ukrayna'yı haksız işgali ABD'nin melek olduğu anlamına gelmez.
FKÖ'nün Ermeni meselesindeki tavrı İsrail'in soykırımını meşru hale getirmez.
İran'ın soydaşlarımıza olan baskısı ABD/İsrail'e işgal girişimi hakkı vermez.
Çin'in ABD emperyalizmine itirazı elindeki Uygur kanını temizlemez.
Ülkemizde Rusçuların olması size Amerikancılık izni temin etmez.
Bu yazıda eleştirdiğim husus Türkiye'nin dış politikası hakkında önerilerde bulunulması değil. Herkes kendi penceresinden Türkiye'nin geleceğini Batıcı, Avrasyacı, yayılmacı, dengeli veya tamamen içe kapanık dış politikalarda görebilir. Ülkenin geleceği üzerine düşünenlerin diplomaside tutulması gereken yola ilişkin bir fikri elbette olacaktır. Tavır belirtme ve tavrı hatırlatma ihtiyacı ABD'li askerleri pirüpak masum gösterenlere, yabancı hesaplara "Sir! Please Sir! We are not like them sir!" minvalinde özür mesajları yazanlara, "ABD bunu unutmaz" diye ABD'liler adına sopa gösterenlere karşıdır.
Filistin'de yaşananların insani ve ahlaki boyutunu bir yana bıraktım. Hamas nasıl becerdiği şaibeli bir şekilde İsrail sınırından birkaç kilometre içeri girdi diye, Türk Donanması bir yana bölgedeki bütün ülke donanmalarını yok edecek güçte bir filonun, kısa sürede Kıbrıs açıklarında belirdiğinin farkında mıyız? Bu durum ben Türkçüyüm diyen birini nasıl rahatsız etmiyor?
Bu tutumun olası nedenlerini ve sorunun ikinci kısmı olan devlet bekçiliği meselesini başka yazıya bırakıyorum. Baş taraftaki "ahlaki üstünlük taslamadan" ifadesinin sebebini de belirtmek isterim. Türk Milliyetçiliği'nin ideolojik veya doktrinel yapısının 21. yüzyıla uygun şekilde nasıl inşa edilebileceğini uzun zamandır ben de bilmiyorum. Bildiğim, bu inşanın yabancı bir gücün canhıraş savunusuyla yapılamayacağıdır.
Yapılan bir eylemin tarzını, eylemi yapanları beğenmeyebilir yanlış görebilirsiniz. Ancak bunu eleştirirken emperyal bir gücü destekleyen/öven açıklamalar yapmak veya genel olarak devletin aksiyonları dışında vatandaşa inisiyatif bırakmamak ne Türkçülükle ne de Türk Milliyetçiliğiyle bağdaşır.
"Ne Amerika Ne Rusya Ne Çin" diyemeyen kimse eylemlerinin gerekçesi sorulduğunda "Türklük İçin" cevabını vermesin.